ETA Eğitim Uzmanı Mustafa Taki Kurtoğlu, futbolun dünü ve bugününü değerlendirdi.
Futbol, geçmişten günümüze rekabet içeren bir spor dalı olmuştur. Futbolun tarihine baktığımızda; izlerinin milattan önce 2000’li yıllara uzandığını görmekteyiz. Futbol oyununun mucidi efsanelerdeki Sarı Kral Huang Di’dir. “Zu qui” ayakla vurmak anlamına gelir ve bu noktadan yola çıkarak bugün oynana futbolun atası olarak kabul edilir. Bununla birlikte Orta Asya’da tepük olarak adlandırılan bir oyundan bahsedilmektedir. Tepmek eyleminden türeyerek oyuna ismini veren tepük’ün bugünkü karşılığı ayaktopu anlamına gelen futboldur.
20. yüzyılda futbol
Futbol, 19. yüzyılda çok ciddiye alınan bir spor dalı olmamıştır. Futbol, 20. yüzyıldan itibaren kendisini göstermiştir. 20. yüzyılın başlarında yoksul ve işçi sınıfının oynadığı futbol, siyasi çevrelerce alt sınıfları kontrol etmek amacıyla takip edilmiştir. 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde futbolun bir propaganda aracı olabileceği anlaşılmaya başlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde devletler, futbolu ikincil öneme sahip spor dalı olarak görmeye devam etmiş, savaşa hazırlanan askerlerin beden eğitimine daha faydalı olduğundan birincil önem jimnastiğe verilmiştir.
Futbolun yayılması
Zaman içinde halkların daha fazla ilgi duyduğu futbol, uluslararası ve siyasi bir boyut kazanmıştır. 1954 Dünya Kupası’nda Batı Almanya’nın, finalde Doğu Bloku ülkelerinden Macaristan’ı yenmesi, birçokları için sosyalizme karşı zafer anlamına gelmiştir. 1958 ve 1962 Dünya kupalarını Brezilya’nın kazanması, üçüncü dünya ülkelerinin başkaldırışı olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla futbol oyun anlamının yanında sosyolojik olarak da büyük anlamlar ifade etmektedir.
Milli takımların yanı sıra yerel takımların da uluslararası turnuvalarda kendine yer bulması, farklı coğrafyalarda maç yapabilmeleri izleyiciler tarafından futbolu daha heyecanlı hale getirmiştir. Bu durumun en önemli sebebi, futbolun endüstrileşerek büyüyen bir ekonomik alan olması ile doğrudan ilgilidir. Daha fazla insana ulaşılabiliyor olması, futbolu bir propaganda aracı olmaktan çıkarmış, küresel anlamda bir iş alanına dönüştürmüştür.
19. yüzyılın ortalarından itibaren futbolun serüveni modernleşme ve organizasyon modelleri arasında paralellik göstermektedir. Artık sadece oynamak ve oyundan zevk almak değil, kazanmak ve başarmak ön plandadır. Endüstriyel futbolun oluşmasında tıpkı sermayenin rahat dolaşımı sürecinde olduğu gibi, futbolcuların da serbest dolaşımının önemi ortaya çıkmış ve bu konuda alınan Bosmann Kararları sonrasında futboldaki globalleşme hızlanmıştır.
Futbolun sosyolojisi
Çocuklar ve gençlerdeki spor kültürü, kazanma ve kaybetme duygusu, rekabet, birlikte hareket etme ve benzeri hayatın kendisini ifade eden duygular, bu sokak aralarında oynanan oyunlarla kazanılabilmektedir. Dünyanın farklı coğrafyalarında bu durum farklı müspet uygulamalar görülebilmektedir. Örneğin Kolombiya’nın Medelin şehrinde gençleri uyuşturucudan uzak tutmak için sokak turnuvaları düzenlenmektedir. Bu turnuvalarda futbolun geleneksel yapısının aksine cinsiyet ayrımı yapılmamıştır. Sokakta oynanan oyun ve özellikle futbolun, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutma ihtimali yöneticiler tarafından fark edilmiş ve uygulamaya geçilmiştir.
Dünyanın farklı bölgelerindeki yerel farklılıklar o bölgelerin futbol tarzlarına doğrudan etki etmiştir. Brezilya’da ortaya çıkan Ginga tarzı oyun sosyolojik öğeye örnek olarak gösterilebilir. Portekizlilerin Brezilya’ya gelirken yanlarında getirdikleri Afrikalı kölelerin bazıları ormana kaçmıştır. Ormanlara kaçan Afrikalılar kendilerini savunmak için Ginga hareketlerini ortaya çıkarmışlardır. Sonrasında bu hareketler futbol oyunu içerisinde kendisine yer bulmuştur. Brezilya Milli Takımı’nın resmi oyun stili olan Ginga başlarda tasvip edilen bir stil olarak kabul görmese de Brezilya Milli Takımı’na uluslararası başarılar kazandırmıştır.
Futbolun sosyolojisinde taraftarlığın rolü
Futbol sosyolojisini taraftarlık üzerinden okumak gerekmektedir. Takım taraftarlığı ve ilişkili kitle hareketleri sosyolojik bir olgudur. Desteklediği takımın başarı ya da başarısızlığından etkilenmeksizin takımını aktif olarak destekleyen kesim için taraftarlık kavramı uygun olacaktır. Fanatik olarak adlandırabileceğimiz kesim ise seyirci ve taraftarın dışında, tuttuğu takımı tanrısallaştıran ve hiçbir fedakarlık sınırı bulunmayan kitleler olarak düşünülebilir.
Futbol oyununun son halini aldığı ve taraftarlık düşüncesinin filizlendiği İngiltere’den yola çıkılabilir ve Türkiye’deki taraftarlık yapısı ile karşılaştırılabilir. İngiltere’de futbol takımlarının tutulmasında en önemli faktör bölgecilikken Türkiye’de güçlü bir kimlik edinimi ya da daha anlaşılabilir bir ifade ile güçlü tarafa ait olma duygusu ile taraftarlık gözlemlenmektedir. Bu durum farklı ülkelerde insanların kendilerini farklı tanımlamalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki mikro milliyetçilik, takım taraftarı olma noktasında şehir takımları, sadece o şehirde yaşayan küçük gruplar tarafından desteklenmektedir.
Türkiye’de futbol kültürü
Kentleşme süreci semt ya da mahalle kültürlerinin ortadan kaybolmasına yol açmıştır. Geleneksel yapıya sahip Türk Sokağı günümüzde etkileşim ve değişim sürecinde gelişmiş dünyanın her yerinde karşılaşılabilecek sıradan bir caddeye, sokağa, mahalleye dönüşmektedir. Bu dönüşüm kent kimliğinin fiziki, sosyo-ekonomik ve demografik yapıya bağlı olarak değişmesine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak sokak futbolu kültürünün yok olmaya başladığı söylenebilir. Mahalle çocuklarının yeni kent yapısında evlerinin önünde ya da en yakın sokak aralığında artık futbol oynayamadığı bir gerçektir. Oysa sokakta oynanan futbol sosyolojik olarak pek çok öğeyi içerisinde barındırmaktadır.
Semtlerde ortaya çıkmış semt takımları ve takım taraftarlarının yeni kentleşme modelinden doğrudan etkilenmeleri olasıdır. Semtlerde gün geçtikçe azalan oyun alanları, semtlerde çocukların ve gençlerin futbol oynamalarını zorlaştırmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, semt takımları kurulurken, semtin çocuk ve genç havuzundan yararlanılamamaktadır. Takımın, mahallenin çocuklarından oluşmaması, semt sakinlerinin semt takımını kendilerine ait hissetmelerine mani olarak takip heyecanını düşürmektedir.
Türkiye’de futbolun sosyolojisi
Futbol, Türkiye için çok önemli bir sosyal mesele olarak ele alınmalıdır. Hatta daha da ötesinde futbol ve taraftarlık olgusu, kimlik bilgilerimizin en önemli başlıklarından birisi haline gelmiştir. Türkiye’de milyonların kendilerini tanımlarken kullandığı önde gelen birkaç ifadeden bir tanesi de tutulan takımdır. Taraftarlık gerçekten önemli bir kimlik durumundadır. Taraftarların bireysel ya da grup olarak varlıkları; hem kulüplerine destek olmaları hem de kendi iç hareketliliklerinde bir davranış ve sosyalleşme biçimi olarak ortaya çıkması açısından dikkate değerdir. Taraftarların bu kimlikleri üzerinden kendilerini tanımlamaları aidiyet duyma hissi ile alakalıdır. Bu aidiyet duygusu ile yalnızlık duygusundan da uzaklaşılmaktadır. Mutluluk ve hüznün beraber yaşanıyor olması da farklı sosyalleşme olanakları sağlamaktadır.
Futbol kültürünün oluşmasında şüphesiz oyunun daha fazla insana ulaşması ve buna bağlı olarak insanların oynadıkları oyunları amatörce de olsa kurumsallaştırması önemli rol oynamaktadır.
Futbol, geçmişten günümüze rekabet içeren bir spor dalı olmuştur. Futbolun tarihine baktığımızda; izlerinin milattan önce 2000’li yıllara uzandığını görmekteyiz. Futbol oyununun mucidi efsanelerdeki Sarı Kral Huang Di’dir. “Zu qui” ayakla vurmak anlamına gelir ve bu noktadan yola çıkarak bugün oynana futbolun atası olarak kabul edilir. Bununla birlikte Orta Asya’da tepük olarak adlandırılan bir oyundan bahsedilmektedir. Tepmek eyleminden türeyerek oyuna ismini veren tepük’ün bugünkü karşılığı ayaktopu anlamına gelen futboldur.
20. yüzyılda futbol
Futbol, 19. yüzyılda çok ciddiye alınan bir spor dalı olmamıştır. Futbol, 20. yüzyıldan itibaren kendisini göstermiştir. 20. yüzyılın başlarında yoksul ve işçi sınıfının oynadığı futbol, siyasi çevrelerce alt sınıfları kontrol etmek amacıyla takip edilmiştir. 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde futbolun bir propaganda aracı olabileceği anlaşılmaya başlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde devletler, futbolu ikincil öneme sahip spor dalı olarak görmeye devam etmiş, savaşa hazırlanan askerlerin beden eğitimine daha faydalı olduğundan birincil önem jimnastiğe verilmiştir.
Futbolun yayılması
Zaman içinde halkların daha fazla ilgi duyduğu futbol, uluslararası ve siyasi bir boyut kazanmıştır. 1954 Dünya Kupası’nda Batı Almanya’nın, finalde Doğu Bloku ülkelerinden Macaristan’ı yenmesi, birçokları için sosyalizme karşı zafer anlamına gelmiştir. 1958 ve 1962 Dünya kupalarını Brezilya’nın kazanması, üçüncü dünya ülkelerinin başkaldırışı olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla futbol oyun anlamının yanında sosyolojik olarak da büyük anlamlar ifade etmektedir.
Milli takımların yanı sıra yerel takımların da uluslararası turnuvalarda kendine yer bulması, farklı coğrafyalarda maç yapabilmeleri izleyiciler tarafından futbolu daha heyecanlı hale getirmiştir. Bu durumun en önemli sebebi, futbolun endüstrileşerek büyüyen bir ekonomik alan olması ile doğrudan ilgilidir. Daha fazla insana ulaşılabiliyor olması, futbolu bir propaganda aracı olmaktan çıkarmış, küresel anlamda bir iş alanına dönüştürmüştür.
19. yüzyılın ortalarından itibaren futbolun serüveni modernleşme ve organizasyon modelleri arasında paralellik göstermektedir. Artık sadece oynamak ve oyundan zevk almak değil, kazanmak ve başarmak ön plandadır. Endüstriyel futbolun oluşmasında tıpkı sermayenin rahat dolaşımı sürecinde olduğu gibi, futbolcuların da serbest dolaşımının önemi ortaya çıkmış ve bu konuda alınan Bosmann Kararları sonrasında futboldaki globalleşme hızlanmıştır.
Futbolun sosyolojisi
Çocuklar ve gençlerdeki spor kültürü, kazanma ve kaybetme duygusu, rekabet, birlikte hareket etme ve benzeri hayatın kendisini ifade eden duygular, bu sokak aralarında oynanan oyunlarla kazanılabilmektedir. Dünyanın farklı coğrafyalarında bu durum farklı müspet uygulamalar görülebilmektedir. Örneğin Kolombiya’nın Medelin şehrinde gençleri uyuşturucudan uzak tutmak için sokak turnuvaları düzenlenmektedir. Bu turnuvalarda futbolun geleneksel yapısının aksine cinsiyet ayrımı yapılmamıştır. Sokakta oynanan oyun ve özellikle futbolun, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutma ihtimali yöneticiler tarafından fark edilmiş ve uygulamaya geçilmiştir.
Dünyanın farklı bölgelerindeki yerel farklılıklar o bölgelerin futbol tarzlarına doğrudan etki etmiştir. Brezilya’da ortaya çıkan Ginga tarzı oyun sosyolojik öğeye örnek olarak gösterilebilir. Portekizlilerin Brezilya’ya gelirken yanlarında getirdikleri Afrikalı kölelerin bazıları ormana kaçmıştır. Ormanlara kaçan Afrikalılar kendilerini savunmak için Ginga hareketlerini ortaya çıkarmışlardır. Sonrasında bu hareketler futbol oyunu içerisinde kendisine yer bulmuştur. Brezilya Milli Takımı’nın resmi oyun stili olan Ginga başlarda tasvip edilen bir stil olarak kabul görmese de Brezilya Milli Takımı’na uluslararası başarılar kazandırmıştır.
Futbolun sosyolojisinde taraftarlığın rolü
Futbol sosyolojisini taraftarlık üzerinden okumak gerekmektedir. Takım taraftarlığı ve ilişkili kitle hareketleri sosyolojik bir olgudur. Desteklediği takımın başarı ya da başarısızlığından etkilenmeksizin takımını aktif olarak destekleyen kesim için taraftarlık kavramı uygun olacaktır. Fanatik olarak adlandırabileceğimiz kesim ise seyirci ve taraftarın dışında, tuttuğu takımı tanrısallaştıran ve hiçbir fedakarlık sınırı bulunmayan kitleler olarak düşünülebilir.
Futbol oyununun son halini aldığı ve taraftarlık düşüncesinin filizlendiği İngiltere’den yola çıkılabilir ve Türkiye’deki taraftarlık yapısı ile karşılaştırılabilir. İngiltere’de futbol takımlarının tutulmasında en önemli faktör bölgecilikken Türkiye’de güçlü bir kimlik edinimi ya da daha anlaşılabilir bir ifade ile güçlü tarafa ait olma duygusu ile taraftarlık gözlemlenmektedir. Bu durum farklı ülkelerde insanların kendilerini farklı tanımlamalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki mikro milliyetçilik, takım taraftarı olma noktasında şehir takımları, sadece o şehirde yaşayan küçük gruplar tarafından desteklenmektedir.
Türkiye’de futbol kültürü
Kentleşme süreci semt ya da mahalle kültürlerinin ortadan kaybolmasına yol açmıştır. Geleneksel yapıya sahip Türk Sokağı günümüzde etkileşim ve değişim sürecinde gelişmiş dünyanın her yerinde karşılaşılabilecek sıradan bir caddeye, sokağa, mahalleye dönüşmektedir. Bu dönüşüm kent kimliğinin fiziki, sosyo-ekonomik ve demografik yapıya bağlı olarak değişmesine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak sokak futbolu kültürünün yok olmaya başladığı söylenebilir. Mahalle çocuklarının yeni kent yapısında evlerinin önünde ya da en yakın sokak aralığında artık futbol oynayamadığı bir gerçektir. Oysa sokakta oynanan futbol sosyolojik olarak pek çok öğeyi içerisinde barındırmaktadır.
Semtlerde ortaya çıkmış semt takımları ve takım taraftarlarının yeni kentleşme modelinden doğrudan etkilenmeleri olasıdır. Semtlerde gün geçtikçe azalan oyun alanları, semtlerde çocukların ve gençlerin futbol oynamalarını zorlaştırmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, semt takımları kurulurken, semtin çocuk ve genç havuzundan yararlanılamamaktadır. Takımın, mahallenin çocuklarından oluşmaması, semt sakinlerinin semt takımını kendilerine ait hissetmelerine mani olarak takip heyecanını düşürmektedir.
Türkiye’de futbolun sosyolojisi
Futbol, Türkiye için çok önemli bir sosyal mesele olarak ele alınmalıdır. Hatta daha da ötesinde futbol ve taraftarlık olgusu, kimlik bilgilerimizin en önemli başlıklarından birisi haline gelmiştir. Türkiye’de milyonların kendilerini tanımlarken kullandığı önde gelen birkaç ifadeden bir tanesi de tutulan takımdır. Taraftarlık gerçekten önemli bir kimlik durumundadır. Taraftarların bireysel ya da grup olarak varlıkları; hem kulüplerine destek olmaları hem de kendi iç hareketliliklerinde bir davranış ve sosyalleşme biçimi olarak ortaya çıkması açısından dikkate değerdir. Taraftarların bu kimlikleri üzerinden kendilerini tanımlamaları aidiyet duyma hissi ile alakalıdır. Bu aidiyet duygusu ile yalnızlık duygusundan da uzaklaşılmaktadır. Mutluluk ve hüznün beraber yaşanıyor olması da farklı sosyalleşme olanakları sağlamaktadır.
Futbol kültürünün oluşmasında şüphesiz oyunun daha fazla insana ulaşması ve buna bağlı olarak insanların oynadıkları oyunları amatörce de olsa kurumsallaştırması önemli rol oynamaktadır.